Annem’e…
“Sermayem derdimdir, servetim ahım.
Karardıkça bahtım karalansa da.”
Aşık Mahzuni Şerif’in Çeşm-i Siyahım’ı belki de sırf bu dizelerinden dolayı annemin en sevdiği türkülerden biridir.
Annem dokuz nüfuslu bir evde, beş çocuğun en küçüğü olarak dünyaya gelmiş. Büyüdüğü evde hane halkı kendisi dışında dede, nine, anne, baba, iki ağabey ve iki abladan oluşuyormuş. Her evin kendi iç dinamikleri üstüne toplumsal yapı ile beraber annem ve ablaları ev içi rollerin dağılımında başlarda anneye yardımcı sonraları ise bizzat ev içi işlerin birinci dereceden sorumluları olmuşlar. Memleket ne haldeyse annem de nasibini almış elbet. Toplumsal yapının, kadın erkek eşitliğinin çok uzağına düştüğü bir konjonktürde en küçük çocuk olmasına rağmen sırtına yüklenen “analık” rolünü üstlenmiş. Doğduğunda ithal ikameci bir ekonomik anlayış varmış. Küçük yaştan itibaren Sümerbank’tan alınan kumaşlardan komşuların diktiği tek tip fistanları giymiş bu yüzden. Okulda süt tozu içilen günleri görmüş. Evde beş çocuğun arasında kaynayıp gitmiş. Dedem eve tenekeyle yağ, peynir aldığını her hafta kolilerce yumurtanın bittiğini anlatırdı hep. Yurt dışına işçi yazılma furyasının patladığı bir dönemde köylüleri birer ikişer Almanya’ya giderken dedem de Avustralya’dan kabul almış da tek erkek evlat olduğu için biz artık ihtiyarladık bize bakan olmaz deyip salmamış babası. Dünyaya yeni bir birey getirmenin yaşlılık için sigorta vazifesi gördüğü bir dönemde beş çocuk yapmış dedem. Memleket sosyal bir refah devleti olmanın gerekliliğini kenarından köşesinden yerine getirseydi bugün annem belki de dünyaya hiç gelmeyecekti.“Bir Buhranı Yaşamak: Benden Önce, Benden Sonra” yazısının devamını oku